16 Nisan 2012 Pazartesi

Baba, Hakkını Ödeyemeyiz


Babamızın aramızdan ayrılışının 23. senesi bugün. Onsuz çok şey değişti. Biz, hala ucundan tutup, bırakmama niyetindeyiz babanın öğrettiklerini. Ne kadar hakkını veriyoruz bilemem; onun terbiyesinden almamış olanların evlat diye bağıra basılmasına ne diyordur bilemem. Tek bildiğim hakkını ödeyemeyeceğimiz.

Hakkı Yeten'in vefatı sonrası, "Şenollar, Biroller gider; Sanlılar, Yusuflar gelir" sözünün baş kahramanlarından Yusuf Tunaoğlu şu satırları kaleme almış:

"Kartal Öksüz Kaldı

1963 senesinde, Şenol-Birol ağabeylerimizin Fenerbahçe'ye geçişinden sonra, yıllarca kader birliği ettiğim Sanlı arkadaşımla Beşiktaş'ın genç takımındaydık. Vefatını teessürle öğrendiğim, o zaman kulüp başkanımız olan Baba Hakkı, "Şenol-Birol gittiyse, bizim de Sanlı ve Yusuf'umuz var" diyerek, genç yaşta Beşiktaş profesyonel takımına geçmemize ön ayak olmuştu.

İlerleyen yıllarda babacan tavırlar içinde, yeri geldi bizleri azarladı, zaman geldi sevgiyle bağrına bastı. Amatör ruhunda yatan futbol terbiyesiyle daima doğruyu göstermeye çalıştı.

Düne kadar, "yaşayan en büyük Beşiktaşlı" diye anılan Hakkı Baba'yı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim. Hakkı Baba'nın rahat uyuyacağına inanıyorum. Yaşarken, kendi adının verildiği stadı görmesi onun en büyük mutluluğu oldu sanıyorum. Tüm Türk ve Beşiktaş futbol camiasına başsağlığı diliyorum."

Aynı gün bir de İslam Çupi yazmış Baba Hakkı'yı:

"Beşiktaş'ın Ölümü

Hakkı Yeten de bu dünyadaki ömür nöbetini bitirip, dünyaların ikincisine göçtü.

Hakkı Yeten, Beşiktaş'ta varılamamış bir sembol muydu, bir dürüstlük, mertlik, ahlakın simgesi miydi, yoksa Siyah-Beyazlı tarihin önemli bir bölümünü kramponları ile yazmış bir futbolcu muydu?

Galiba hepsi...

Benim neslimin ilk gençliği, bir forveti kerrat cetvelinin üstünde yapılan bir okul talimi gibi hep tekdüze bir zihin idmanı ile geçirmiştir.

Sabri, Hakkı, Kemal, Şeref, Şükrü...

En usta kalemin bile, kelime üretirken duracağı bu Beşiktaş'ın unutulmaz forvetinde Hakkı Yeten takım kaptanı idi ve o zamanın futbol kelamı ile sağ iç oynardı.

Bir futbolcudan çok, bütün bir Beşiktaş'tı Hakkı Yeten.

Beşiktaşlı ve diğer kulüp taraftarları, Beşiktaş'ın başkanını tanımaz, Hakkı Yeten'i tanırdı. Beşiktaş'ın umumi kaptanı kim, Beşiktaş'ın asbaşkanı veya veznedarının ismi ne, Beşiktaş'ı hangi antrenör çalıştırıyor diye çeşitli meraklar uyandığında millet bu bilinmezlerin üstüne acele bir sünger çeker, patronun ismini bir hamlede söylerdi.

Hakkı Yeten...

Anlatılamaz karizmatik bir kişiliği vardı Hakkı Yeten'in...

Kendi takım arkadaşları arasında yaydığı korkulu disiplin, her dakika başı tazelenen bir nöbet almak şöyle dursun, Hakkı Yeten'in rakip futbolcular ve hakemler indinde hiçbir futbolcunun bugüne kadar erişemediği anlatılmaz bir saygınlığı vardı.

Kolaylıkla iddia edilebilir ki, oynadığı sürece futbol olayını tek başına idare etmiş adamın ismi tartışmasız Hakkı Yeten'dir.

Tartışmalı gollerde hakemlerin fikrine müraccat ettikleri tek jüri idi Hakkı Yeten. Rakip oyuncular, şayet Beşiktaş takımında bir futbol usulsüzlüğü görmüşlerse, şikayet mercii yine Hakkı Yeten'dir.

Şeref Stadı'nın kale direkleri değişecekse, kararı Hakkı Yeten verirdi. Duşların yanıp, yanmayacağına, idmanlara masörün gelip, gelmeyeceğine, hangi futbolcuya kaç para verileceğine, prim bareminin ne olacağına kimse karar veremez, son söz her zaman Hakkı Yeten'in ağzından çıkardı.

Rivayet, o doğrultudar ki, hiçbir takım arkadaşı oynadığı sürece soyunuk görmemiştir Hakkı Yeten'i. Çünkü o yıkanıp, giyinmeden hiçbir futbolcu duşa girmezmiş.

Ben hatırlıyorum deplasman maçlarını.. Oyun bitip, yıkanma ve giyinme faslı kapandıktan sonra Hakkı Yeten ve takım arkadaşları yola koyulurken, kaptanın elinde büyükçe ve şişkin bir torba dikkati çekerdi.

Ne vardı ki o şişkin torbada? Beşiktaş'a düşen maç hasılatını bile Hakkı Yeten taşırdı.

Bir hafıza ıskası yapabilirim.

1932 yılında Halıcıoğlu Askeri Okul öğrenciliğinden soyunup, Siyah-Beyazlı formayı giydiği günden ölümüne kadar yani 57 yıl, yaşayan en büyük Beşiktaşlı'dır Hakkı Yeten.

Formaların evde öküzbaş çivitine batırıldığı, maçlara yayan gidildiği, futbolun bir amatör aşkla oynandığı, kulüp renklerinin mukaddes bir emanet gibi saklandığı bir dönemin ilahıdır Hakkı Yeten.

Beşiktaş'ta oynadığı sürece dış transfer teklifleri kulaklarında ışımış. Fenerbahçe ve Galatasaray kulüpleri, o zamana göre kendisine servetler sunmasına rağmen Hakkı Yeten bırakın Beşiktaş formasını değiştirmeyi, oturduğu Beşiktaş semtini bile değiştirmemiştir.

Futbol hayatına "The End" koyduktan sonra Hakkı Yeten, Beşiktaş'ta antrenörlük, yöneticilik, kulüp reisliği yapmış ve kendisine şeref başkanı payesi verilmiştir.

Yaşamının son 15 yılında Beşiktaş'ın aktif dünyasından çıkıp, kendi kendisini emekli etmiştir Hakkı Yeten.

İnanmış ve görmüştür ki, İstanbul kendi gençliğinin ve futbolculuğunun İstanbul'u değildir. Futbol topu, kendi vurduğu dönemlerdeki kadar temiz süt emmiş değildir. Profesyonelliğin bini bir para kepazelikleri şişirmeye başlamıştır, futbol topunu.

Futbol kulüpleri bir amatörlük mabedi olmaktan çıkmış, lüks otellerdeki dövizli kumar makinesine dönmüştür. Yönetimler, hesabı verilemeyecek para babalarının servetlerine teslim edilmiştir. Futbolculara profesyonel sistem, bin yüzlü yürekli bir karakter panayırının görülmez iplerini vermiştir.

Belki Hakkı Yeten, çoktan ölmüş kendi dünyasının dışında bir dünyada yaşamaya bu kadar tahammül edebildi.

79 uzun yıl, şereflerle yaşanmış lekesiz bir hayatı Hakkı Yeten'ce bitirmenin adıdır, belki bu son ölüm...

Nur içinde yat koca kaptanım!"

Ruhun şad olsun Büyük Beşiktaşlı.
Ne zaman Siyah diye bağırsak, Beyaz'ı duyamıyoruz,
Söylesene bize "Baba" Beşiktaş'a neler oluyor?

Hiç yorum yok: