19 Aralık 2013 Perşembe

11 Numaralı Formasıyla...


Metin Tekin'in Beşiktaş formasıyla sahaya ilk çıkışının üzerinden 31 sene geçmiş bugün itibariyle. Sen çok yaşa Sarı Fırtına!

16 Aralık 2013 Pazartesi

Hepsi Tek Bir Maçtan


Ligin tamamında yaşanabilecek şeylerin hepsini tek bir maçta yaşadı dün Beşiktaş.

- Hafta içi annesini kaybeden Tolga Zengin, maç öncesi annesi için yapılan pankarttaki annesinin resmini öptü. 

- Maçın hemen başında gelen golden sonra takım arkadaşları Tolga'ya koştu. Zaten yüksek olan duygu yoğunluğu daha da katlandı.

-Maçın hakemi (hakem burada laf icabı denmiştir) Barış Şimşek, maça damgamı vuracağım sinyallerini verdi.

-Beşiktaş atak halindeyken, oyuna 2. bir top atıldı. Atılan topu eline alan Donk, topu dışarı atmak yerine topla birlikte koşturdu. Bu da yetmezmiş gibi gol pozisyonunda olan Almeida'nın önündeki topa elindeki topu fırlattı. Bundan sonrası ise tam bir Woody Allen filmi. Hakemin oyunu durdurması ile Donk "yahu ne yaptım ben" surat ifadesi ile en iyi yardımcı erkek oyunculuğu adaylığına göz kırptı. Barış Şimşek de Donk'u sarı kart ile cezalandırıp,maçı hava atışı ile devam ettirdi. En iyi erkek oyuncu ödülünün sahibi şimdiden belli.

- Bu pozisyon sonrasında abuk sabuk fauller, kararlar ile ben bu maçı yöenetmiyorum, sizleri çileden çıkarıyorum havasına girdi Şimşek.

-Kasımpaşa'nın ilk golü taç atışıyla başlıyor. Taç atışını kullanması gerektiği yerin 15 metre ilerisinden kullandı oyuncu. Aynı hakem, Beşiktaş'ın faul atışlarını kullanırken yerinden kullanmasına özen gösterdi.

-Beşiktaş taraftarı Fernandes'i protesto ediyordu. Fernande bu protestolara tükürerek karşılık verdi. Böylece Beşiktaş kariyerini sonlandırdı.

-Kasımpaşa tribününde maç izleyen bir Beşiktaş taraftarı sahaya girerek, Fernandes'e saldırdı.

-Fernandes'e saldıran kişiye Almeida ve Motta müdahale etti, benzer şekilde karşılık verdi. Her ikisi de kırmızı kart ile oyun dışı kaldı. İşin garibi ikisi de aynı şeyi yapmalarına rağmen biri ikinci sarıdan, diğeri direk kırmızıdan atıldı.

-Yanlışlar karşısında laflarını esirgemeden söyleyen ve bizlerin de takdirini kazanan Şota, Donk konusunda ve rezalet ötesi hakem yönetimi karşısında bir şey söylemeyerek "doğru ve adalet"i sadece kendi cephesinden bildiğini bizlere kanıtladı.

-Kasımpaşa semtiyle, hocasıyla, yönetimiyle, oyuncularıyla birbirlerine inanılmaz yakıştıklarını kanıtladı.
 
-Yayıncı kuruluş Donk'u olayın asıl mağduru ilan etti.

-Birçok spor programındaki eski hakemler olayın vahametini ve kural hatası olduğunu konuşurken, "Beşiktaşlı" Zekeriya Alp, kural hatası olmadığını söyledi.

-Beşiktaş taraftarının bir kısmı Fernandes'e saldırana helal olsun derken, bir kısmı yanlış buldu.

-Ülkede başka bir takımın başına gelse bunlar yer yerinden oynayacakken, sözde Beşiktaş medyası ve Beşiktaş yönetimi gereken tepkiyi gösteremedi. (Yönetim bugün 15'te basın toplantısı yapacak.)

-Bütün bu olan-biten esnasında hocalığını konuşmaya fırsat bulamadığımız bir Bilic var. Hocalığını konuşmaya fırsat bulamıyoruz, daha doğrusu ben kendi adıma müthiş gereksiz görüyorum. Niyesi de şu: Ülkeye geleli 5-6 ay oldu. Takımı lige 4'te 4 yaparak başladı, Avrupa kupalarına katılma hakkı kazanmasına rağmen kendi dönemiyle alakalı olmayan bir sebepten takımı ihraç oldu. İlk derbi maçında takımı 4 maç, kendi 3 maç ceza aldı. Üstelik kendisi işlemediği bir suçtan ceza aldı. Cezasını ülkenin diğer hocalarına göre daha mağdur şekilde çekti. Haftalar sonra taraftarı ile maça çıktı. Berbat bir hakem yönetimi, akabinde sahaya inip, kendi oyuncusunu tartaklayan bir manzara gördü. Şu kadar rezil işlerin içinde Bilic'in oyuna müdahalesi, yetersizliği vs gibi konular açıkcası benim umrumda değil.

Bütün bu maddelerin her biri için saatlerce konuşulabilir, sayfalarca yazılar yazılabilir. Fakat dün akşam öyle tuhaf bir gece yaşadık ki ve o tuhaflığa rağmen Beşiktaş cephesinin tek yürek olamayışı benim içimi burkan kısımdır. Bu kadar rezil bir gece sonrasında hala "ama"larla birbirimizi yiyoruz.

Maçı keşke sadece üstteki fotoyla hatırlayabilseydik.

14 Aralık 2013 Cumartesi

Mühendis Oktay

Ruhun şad olsun Oktay abi. Baba Hakkı'ya, Vedat Kaptan'a, Optik Başkan'a, Melek anneye ve nice kara kartala binlerce selamımız ilet. Hepinizi çok seviyor ve özlüyoruz.

2012 (I)
2012 (II)

Not: Yarın (15 Aralık 2013) saat 13:00'da Nakkaştepe Mezarlığı'nda Oktay abimizin anması yapılacaktır.

13 Aralık 2013 Cuma

İşte Biz Kötü Günde Hep Omuz Omuzayız



Tolga'yı yalnız bırakmayan yönetimimize, teknik heyetimize, oyuncularımıza teşekkürler.

12 Aralık 2013 Perşembe

Başımız Sağolsun

Tolga'ya ve ailesine sonsuz sabırlar dileriz.
Sen şimdi "Melek" oldun anne.

27 Kasım 2013 Çarşamba

Beşiktaş'ta Bir İspanyol: Jose Sambade




Bir süre önce AS TV, İstanbul'a gelip, kaleci antrenörümüz Jose Sambade'nin bir gününü kayıt altına almış. Videoyu izleyince acaba neler demiş merakı baskın çıktı. Önce sevgili Emre ile ardından da bir arkadaşımın aracılığıyla Özge ile görüştüm çeviri için. Her ikisi de sağ olsun, kırmadılar, hallederiz dediler. Önce Özge çevirdi; eksiklikleri,düzenlemeleri Emre yaptı. Sonrasında her ikisi arasında metinler birkaç sefer gitti-geldi. Sonunda aşağıdaki metin ortaya çıktı. Hem Emre'ye, hem Özge'ye ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum buradan da. Yoğun dönemlerinde vakit ayırdılar, zahmetli ve yorucu olmasına rağmen harika iş çıkardılar. Tamamen amatör bir ruhla yapılmış olması daha da kıymetli kılıyor durumu. 

Altyazı ekleyecektik videoya; ancak senkron sorunu yüzünden yapamadık. "Aman ya kim anlayacak senkronu" tadında da bir şey hazırlamak istemediğimiz için de çeviriyi metin olarak yayınlıyoruz.

"Deportivo'da geçen 14 yıldan sonra elime ayrılma; yani, yeni tecrübeler elde etme, yeni rekabetlere yelken açma fırsatı geçti. Ben de bu şansı değerlendirmek istedim. Benim için sürpriz olan ise bu ülkeye, Beşiktaş a gelmek konusunda her şeyin bir anda ve inanılmaz hızlı bir şekilde gelişmesi oldu. Çünkü bir akşamüstü bir telefon aldım ve birden buraya gelme olasılığımın olup olmadığını sordular. Buraya gelmek isteyip, istemediğimi öğrenmek istediler. O an bir seçim yapmalıydım. Fakat bir sonraki durağımın neresi olacağı sadece benim geleceğimle ilgili değil, ailemi de bağlayan bir karardı. Aslında çok da düşünecek bir şey yoktu açıkçası. O an karar vermek lazımdı. İstanbul hakkında anlatılanlar ise bana çok da ikna edici gelmedi. Önemli olan noktalardan biri benim ve ailem için çalışacağım yerin son derece güvenli olması gerekliliğiydi. Fakat oturup konuştuk ve üç yıl için burada olacağım konusunda hemen anlaştık. Ve burada, İstanbul'dayım.

İstanbul gibi çok güzel kültüre sahip bir yerde çalışıyor, Beşiktaş gibi mükemmel ve son derece canlı bir semtin göbeğinde yaşıyoruz. Havası farklı ve futbol kokan bir semt. Burada tarihi yapılar mevcut. Semtin her yerinde kulübün simgesi olan kartal, kara kartal heykellerine rastlıyorsunuz. İlgimi çeken bir yer İstanbul. Zıtlıkların şehri. Her türlü kültürü, her türlü milleti bünyesinde barındırıyor; fakat gerçek şu ki çok fazla sayıda insan var ve trafikle başa çıkmak zorunda kalıyoruz. Ben, Avrupa’da yaşıyorum, kulüp tesisleri ise Asya kıtasında kalıyor. İşimi yapmak için de her gün karşıya geçmek zorundayım. Çok fazla trafik var ve günün belli bölümlerinde yoğunluk fazlasıyla değişiyor. Ben de yola çıkmadan önce trafiği kontrol ediyorum. Zorluk çekmemek için hayatımızı trafiğe göre ayarlıyoruz. İster vapurla, ister köprüden geçiyorsunuz karşı tarafa. Benim evim birinci köprüye yakın. Eğer trafik azsa 35-40 dakikada kulübe varıyorum. Tabi trafik yoğunsa bu süre 1.5 saate çıkıyor.

Beşiktaş, büyük bir kulüp. Türkiye’nin en büyük 3 kulübünden biri. Kulüp, şu an yeniden yapılanma sürecinden geçiyor. Takımda kadroya girmeye çalışan pek çok Türk genç isim mevcut. Büyük ve tarihi bir kulüp burası. Türkiye'nin en eski kulübü. Çok büyük bir geçmişe sahip. Taraftar sayısı da oldukça fazla. Kulüpteki ilk maçım St.Pauli'ye karşıydı. Berlin'de, İstanbul'a uzak sayılabilecek bir yerdeydi ama çok büyük bir destek vardı. Burası çok rahat bir yer, tesislerde istediğimiz her şeye sahibiz. Evden önce bir süre burada kaldım ve evden bir farkı olmadığını söyleyebilirim. Burada ihtiyacımız olan her şeye sahibiz. Ayrıca çok sıcak bir ortam mevcut. Herkes görür görmez neler yaptığımı, nasıl olduğumu soruyor. Ailemi de soruyorlar. Zaten burada tam bir aile ortamı mevcut. Bu düşüncelerimi kulüptekilerle de paylaşıyorum. Geldiğimden beri hiçbir yabancılık çekmedim. Burada çalıştığım için son derece memnunum. 



Buraya gelmeden de tanındığımı öğrendim. Dahası her geçen gün buraya alışmam daha da kolaylaştı. Hiç zorluk çekmedim. Ben de onlara adapte olmaya çalışıyorum. Zaten şu da var ki İspanya ile burada yaptıklarım arasında pek ciddi bir fark yok. Zihniyetler gerçekten hemen hemen aynı. Sonuçta 14 senedir İspanya ligindeydim. Belli bir kültüre, bir mantaliteye alışmıştım. Bu açıdan neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. 
 
Dört kalecimiz de çok iyi seviyede. Mesela Tolga gibi aralarında milli olanlar da var. Cenk de milli takıma gidenlerden. Üçüncü kalecimiz de B milli. Bu üçünün yanı sıra bir de çok genç bir kalecimiz var, Emre. Sonuçta burada Beşiktaş'ın geleceğini de arıyoruz.

Önceleri iletişimde zorluk çektim. Sonuçta dilini bilmediğim bir ülkedeydim. Burada doğal olarak Türkçe konuşuluyor, zaman zaman İngilizce de kullanılıyor. Sonuçta Türkçem yok, İngilizcem bile çok iyi değil ama bir şekilde iletişimi sağlıyoruz. Burada benim Bilic ile kurduğum iletişim gerçekten son derece önemli. Benim yaptığım işe saygı duyuyor ve işimi kolaylaştırmak için elinden geleni yapıyor. Son derece samimi ve sıcak bir insan. Bu duruma çok şaşırdığımı söyleyebilirim. Sonuçta buraya gelerek büyük bir değişiklik yaptım ve bu yakınlık kararımda memnun olmamı sağladı.

İlk geldiğimde, kaleci bulmam istendi. Türkiye'yi tanımadığım için de referans almak zorunda kaldım. Videoları inceledim ama seçim yapmak gerçekten çok kolay oldu. Ligi tanıyan, son derece deneyimli biri olan Tolga’da karar kıldık. Şu anda birinci kalecimiz.

Cenk ise ikinci kalecimiz. Kesinlikle potansiyeli var. Milli takımda da yer almış. Kondisyonu, kapasitesi iyi. Geleceğin kalecisi demek doğru olmaz; çünkü bugünün kalecisi. Çok iyi bir seviyede. Zaten daha önce forma da giymiş bir isim. 2 genç kalecimiz daha var demiştim. Birisi Stuttgart'ın ikinci takımından  geliyor. Tam bir Alman. Garip bir çocuk, çalışkan, disiplinli. 24 saat çalışabilir. O da B milli takımda forma giyiyor.

Son olarak da Emre isminde bir genç kalecimiz var. Rotasyon sürecinde şu an. Tabi daha pek çok gencimiz var. Yetenekli gençler kendi aralarında bir mücadele içindeler. Salı ve Çarşamba günleri B takımlarının maçları oynanıyor ve bu maçları izleyerek kalecilerimizi takip ediyoruz. 

Tabi bir de şöyle bir durum var. Ben İspanya'nın Galiçya bölgesinden geliyorum. Bizim karakterimiz bu,  özleyerek yaşıyoruz. Yaşadığımız yerden ayrılıp, başka bir yere gitmek bize ağır geliyor. Sadece ülke değiştirmek değil, bölge değiştirmek bile bizim için son derece zor.  İspanya'da ekonomik açıdan zor bir dönemden geçiyoruz. Fakat sınırları aşmamız lazım. Bizim futbolumuz var ve bu sayede dışarıda rahatlıkla çalışabiliyoruz.

Aslında bakarsanız başka bir yere gittiğimizde aradığımızı bulamama, istediğimiz seviyede bir iş bulamama, karşılığının ödenip ödenmeyeceği korkusu var bizde. İspanya'daki hayattan kaynaklanıyor bu ama aşmamız şart. Yeni deneyimler lazım. Sadece spor anlamında değil, kişilik olarak da. İşte ben de tam bunun için buradayım. Yeni maceralar için. Kendimi geliştirmek için de. Buradan önceki kulübüme teşekkür borçluyum, çok büyük bir kulüptü. Deportivo'da istediğim her şeye sahiptim ama başka şeyler de yaşayıp kendimi geliştirmem lazımdı. Aileme de başka ve yeni imkânlar sağlamam gerekiyordu. Futbol, benim bunları yapabilmemi sağladı ve buradayım. Kesinlikle hepimizde bu cesaret olmalı. Başka bir ülkeye veya şehre gidemem denmemeli. Futbol sadece İspanya'da oynanacak diye bir şey yok. İspanya dışında da güzel şeyler oluyor. Aslında sadece futbolda değil ama konumuza bakarsak evet, futbol.

İspanyolluk, dünyanın şu an her yerinde ve herhangi bir futbol ortamında bize yardım eden bir durum. Dünya Kupası'ndaki durum da belli. İspanyol futbolcular,  taktiklerinin taklit edilmek istenmesi. Bu durumda kendimizi, nasıl bir seviyede olduğumuzu göstermeliyiz. Bu bizim sorumluluğumuz. Futboldaki yeteneklerimizi korumamız lazım. Şu anda İspanya dışındaki futbol dünyasında bir İspanyol olmak  bir avantaj."



13 Kasım 2013 Çarşamba

Önder Özen - Kadir Has Üniversitesi Panel Notları

Futbol genel direktörümüz Önder Özen, bugün Kadir Has Üniversitesi'nde bir panele katıldı. Sevgili kardeşim Berk de orada olamayanlar için Önder Özen'in umut ve güven veren düşüncelerini not aldı. Berk'e paylaşımları için, Önder hocaya da sonsuz güzelliği için teşekkürler.

Önder Özen'den güzellikler:

- Sambade ile anlaştıktan sonra planlarımız hakkında konuştuk. Bize Casillas gibi dünya çapında fenomen bir kaleci bul dedik. Bulacak ya da yaratacak. Ayrıca her ay özkaynağımızdaki 14 kaleciyle spesifik bir konu üzerinde çalışmalar yapıyor. Bir ay yan topsa, diğer ay adımlama çalışması gibi.

- Yetenek seçimi 2 türlü olur. Hem anatomik, hem de koordinasyon. Eski Doğu Avrupa ülkeleri, sporcuyu sadece aşil tendon kiriş çapına bakarak seçerlerdi. Batı Avrupa'daysa koordinasyon ön planda. Benim için ikisi de geçerli.

- Hep bahsettiğim 7 büyük görevimden içime sinmeyen tek şey scouting oldu, yakında sinecek. Mesela artık Hollanda'dan futbolcu kaçırmayacağız diye düşünüyorum. Biri yetenek vaat ediyorsa, o oyuncudan önce biz haberdar olacağız.

- Bir scout, bize Isaac Success hakkında rapor vermişti. Oyuncuyu çok istedik, almamıza ramak vardı ama çok küçük bir farkla Udinese'ye gitti. Udinese'nin müthiş bir scout ekibi var. Gökhan İnler, 2003 yılında 2 ay F.Bahçe'de denendi ama beğenilmedi. Udinese, Gökhan İnler'i F.Bahçe'deki o 2 aylık deneme süresinde buldu ve aldı. 

- Udinese ve Birmingham gibi kulüplerin sıralamadaki yerleri ne olursa olsun, kasaları her zaman artıdadır. Udinese'nin 240 profesyonel sözleşmeli futbolcusu var. Birmingham, Zarate'yi Arap Yarımadası'nda bulup, kendi oynatıp, sonra da Lazio'ya satmıştır. Birmingham'ın sadece Türkiye'de 8 scoutu olduğunu biliyorum. Kim olduklarını bilmiyorum.

- Leverkusen kulübünü görme fırsatımız oldu. 7000 m rakımlı bir yükseklikle aynı özellikleri taşıyan bir oda yapmışlar. Bu odada, yorgunluk yaratan laktik asitleri çok kısa zamanda yok edebiliyorlar. Biz ise aynı etki için 2 gün harcıyoruz. Benzer odadan inşa etmeyi düşünüyoruz. 

- Ahmet Nur Çebi önderliğinde bir medya organizasyonu yapılanması oluşturulacak. Takımdan da artık daha sağlıklı haberler alabileceksiniz. 

- Kötü gidişleri durdurmak için takımların ağabeylere ihtiyacı yoktur. Ne yapacağız? Futbolcuya harçlık verip, saçını mı okşayacağız? Performansa 4 faktör etki eder: Teknik, taktik, fiziksel ve psikolojik. Bunları da takımın hocası çözer, ağabeyi değil. Bu dört faktörden 1-2'sinde sıkıntı varsa, bu bir kriz değil, problemdir. Beşiktaş'ta da kriz değil, problem oluşmuştur. Ve Bilic bu problemleri çözebilecek kişidir. Bilic çözemeyecek de spor programlarında sallayan birkaç gros tonluk adam çözecek öyle mi?

- Bir ayağımızı Avrupa yakasına attık sayılır. Genç futbolcuları bünyemize katmamızı yardımcı olacak bir kulüple anlaşmış gibiyiz. Normalde Avrupa yakası gençleri G.Saray'ın, Anadolu yakasındakiler de F.Bahçe'nin elinin altında gibi görünüyor. Beşiktaş, kendi semtine sahip ama şöyle bakarsanız Fulya'nın etrafında Nişantaşı, Bebek, Ortaköy gibi semtler var ve açık konuşalım, bu semtlerden topçu çıkmaz. Biz, ucuz ekmeğin hangi bakkalda satıldığını bilen ailelerin yaşadığı semtlerin peşindeyiz.

- Bu haftadan itibaren, özkaynaktan Alperen A takıma çıkartılacak. Altyapı değil, özkaynak ifadesini kullanıyorum; çünkü bizim kulübümüzde böyle denir. Alperen'i teknik, taktik ve fiziksel olarak yeterli bulduk. Benim dönemimde A takıma çıkan ilk oyuncu olduğu için ben de Alperen adına ayrıca heyecanlıyım. 

- Yorumculuk hiç içime sinmedi ve bence en başarısız olduğum alandı. Yorumculuk hayatımın çok uzun sürmeyeceğini biliyordum. Kırmızı, küçük bir kare çizdim ve kendi kendime bunun dışına hiç çıkmayacağımı söyledim. Ve çizgiyi hiç aşmadım. Birgün tekrar yorumculuk yaparsam aşabilirim. 

- En başarılı dönemim, 2. ligdeki antrenörlük dönemim. Birgün finalde, penaltılarda, direkten dönen bir topla kupayı kaybettim. O an, hayatımı da kaybettim diye düşündüm. Benim dünya kupam oydu

- Kazanmak öğretir ama kaybetmek daha fazla öğretir. Ben, hep kaybederek öğrendim. Keşke Dünya Kupası'na gidebilseydik. Futbolcularımız, ne olursa olsun çok şey öğrenecekti.

- Rahmetli babam, "Beşiktaş'ın hamurunda vardır son dakika golleri" derdi. Ve ben de buna çok inanırım geçmişten beri. Bu yüzden, G.Saray maçında kullanamadığımız o son top bence çok önemliydi.

-  Bilic, küfür etmedim diyorsa, etmemiştir. Ha apartman çocuğu değil, iç savaş görmüş bir adam. Etmek istese kralını ederdi.

- Bence Akhisar'da kaybetmedik ama Rize ve Karabük maçlarında 4 puan kaybettik.

- Oğuzhan, ayağında top varken kendi jenerasyonunda dünya çapında bir oyuncu. Fizik olarak gelişmesi, psikolojik olarak güçlenmesi gerekiyor. 

- Yeni üretilmiş ama kaza geçirmiş bir araba düşünün. Bizde böyle futbolcu sayısı fazla. Biyonik bir takım değiliz ama yaratmaya çalışıyoruz. 

- Hacettepe'de başarısız bir antrenörlük kariyeri geçirdim. İlhan Cavcav, bana gelip: "30 senelik başkanım ama ilk defa bir hocama iyi takım kuramadım, affet dedi. O gün affettim. Ama dediğim gibi sadece o gün affettim.


Canlı izleyenler kendini şanslı saymalı. Spor adamlarının bu tür sohbetlerine tanıklık etmek ne yazık ki büyük şans bizim ülkemizde. Ne var canım, ne demiş ki yeni olan denilebilir. Scout hikayesi, senelerdir ülke sporunda konuşulan ama sonuç alınamayan mevzudur. Fakat kendi adıma bildiğini bu kadar doğru ve etkileyici ifade eden çok kişi görmedim. Özen'in kullandığı dil de etkileyici ve kararlılığı sizi de ikna edici türden.

Özkaynağa önem ver, doğru futbolcuyu bul-al vb. şeyler birçokları tarafından söylenebilir. Söylemesi zor değildir. Ancak tespiti bu kadar doğru yapıp, çözüme doğru yerden gitmeye çalışmak herkesin harcı değil. 

Sürekli "Önder Özen, Beşiktaş için şanstır" diyoruz. Koyu puntolarla belirtilen yerleri okuyunca, Beşiktaş'ın da Önder Özen için ne kadar büyük bir şans olduğunu görüyoruz. Verdiği örnekler, bunları anlatış şekli, inandıkları... İnsanın çalıştığı yerde kendini doğru ifade edebilmesi, buna imkan sağlanması mühim. Özen'in de burada o aileleri bulacağına, özkaynağı kafalara kazıyacağına, kendi dünya kupasını burada kazanacağına, son dakika golleri ile kendinden geçeceğine inanıyorum.   Yazılacaksa, böyle yazılacak "bizim hikayemiz".

Genç kardeşlerimiz, zaman zaman bizleri bu tür örnekleri dillendirdiğimiz için fazla romantik olmakla suçluyor. Atladıkları bir şey var. Onların romantizm dediği şeyden Beşiktaş gücünü alıyor. Valerenga maçı sonrası "oğluma ne diyeceğim" diyen taraftar, Demirkubuz'un kardeşinin sabaha karşı "abi Feyyaz şimdi ne yapıyordur" diye sorması, Özen'in "ucuz ekmeğin hangi bakkalda satıldığını bilen ailelerin semtlerinin peşindeyiz" söylemi. Hepsi aynı. Bu "romantizme" sahip çıkın.

26 Eylül 2013 Perşembe

Korkunun Ecele Faydası Yoktur


"Beşiktaş nerede oynarsa oynasın destek verir, zor zamanlarda daha etkilidir Beşiktaş taraftarı. Olimpiyat, bir stat nasıl yapılmamalının cevabıdır. Ancak çok meydan okuyasım var. Olacaksa orada olsun. Bir şeyler gümbürdeyecekse orada gümbürdesin. Bizim başımıza bir şey gelecekse orada gelsin. Biz birilerinin başına bir şey getireceksek orada getirelim."

Önder Özen

Olmayan adaletiniz, vicdansızlığınız, korkaklığınız... Beşiktaş, ağır taştır altında kalırsınız.

25 Eylül 2013 Çarşamba

Kimin Sözcü'sü AMK ?

Bugün AMK'da Pazar gecesinden bir fotoğraf yayınlandı. Söz konusu fotoğrafta Motta Selçuk'a tükürürken gözüküyor. Fotoğrafın kaynağı olarak ise Sözcü Gazetesi gösteriliyor. Ne oldu da 3 gün sonra fotoğrafı fark edebildiler diye Sözcü gazetesinin maçla ilgili foto galerisine baktım. Olay anına en yakın fotoğraf aşağıdaki fotoğraf.



Bu fotoğrafı foto edit programlarında incelediğinizde meta data ve exif bilgilerine ulaşabiliyorsunuz. Yani hangi makina ile çekilmiş, nasıl diyafram kullanmış, hangi programda yapılmış hepsi çıkıyor. Bir de Sözcü Gazetesinin manşetten verdiği aşağıdaki fotoğraf var.


Bu fotoğrafla ulaşılabilen meta data ve exif bilgileri yok. Bir kaç edit programından geçirilip bilgileri silinmiş. Ama Adobe Photoshop Cs6 ile bir edit olduğu gözüküyor. Fotoğrafı Adobe ile açtığınızda karşınıza yapılan editler çıkıyor.



Sadece olayın olduğu bölgeyi belirtmek için kesme ve yuvarlak içine almak için neden bu kadar uğraşılmış acaba ? Peki ya fotoğrafı Sözcü gazetesinden aldığını söyleyen AMK'nın yayınladığı fotoğraf nasıldı ?


Sözcü gazetesinin sitesinde böyle editlenmiş bir fotoğraf yok olmasına rağmen AMK fotoğrafı Sözcü'den aldığını söylüyor. Fotoğrafı çeken Kurtuluş Yılmaz ile Eserbeyimiz şöyle bir bilgiye ulaşıyor.


Tarafsız Gazeteci! Kurtuluş Yılmaz ve grafikerinin üstün çabalarının amacı nedir ?
Sözcü ve AMK gazetesi yayıncılık ilkeleri gereği bu fotoğrafın orjinal halini yayınlayabilir mi acaba ?

24 Eylül 2013 Salı

Beşiktaş - Galatasaray 22.09.2013

Maç öncesinden kısa kısa


Bize Beşiktaş Derler...






































Uzun yıllar sonra tribünü ateşleyen takım-teknik ekip, iyi-kötü ne yaptığını bilen bir yönetim, kulübüne her anlamda sahip çıkan taraftar ve ilk 4 maçta gelen 12 puan... Bu rüzgarın bir derbiyle sekteyle uğrayabileceği tek takım Beşiktaş. Sonuçta bu tip maçlarda kötü oynamaya da, gerilimi taşıyamayan takımlara da, hakemler tarafından doğranmaya da fazlasıyla alışığız. Yine benzeri oldu, ilk yarının sonlarına doğru rakibe teslim ettiğimiz top pahalıya patladı. Fırat Aydınus denen kiralık TFF malzemesinin ve isminin yanına yazdığımız sıfatları fazlasıyla hak ettiğini tekrar tecrübe ettiğimiz Galatasaraylı oyuncuların katkılarıyla maç çığrından çıktı. Hakeminden rakip topçusuna, güvenliğinden polisine kadar sinir bozan kim varsa kovalandı.

Peki niye sahaya girildi sorusuna cevap aramaktan ziyade, direniş sürecinde zihinlerde yeniden biçimlenen çArşı-Beşiktaş olgusunu kendi senaryolarına oturtmaya çalışanların baskın çıktığı bir günü yaşadık: Marjinal çapulcular vs. AKP’nin 1453 Kartalları. Olimpiyat Stadı’nın ilkel koşullarından çıkıp, bu yorumlarla karşılaştığımızda verdiğimiz tepki en hafif tabirle “hadi lan ordan” oldu. Yıllardır konuştuğumuz, “abi girip anasını belleyeceksin aslında” vücut bulmuştu. Tribünde deliye dönmüş taraftar, hafızasında biriktirdiğini kusmuştu nihayet.

Bundan daha feci haksızlıkları görmüştük, neden şimdi?” Tribüncülere sallayanlar için sinir bozucu olacak ama yanıtı yine tribünde: İnönü’deki taraftar profilinde tribünü bilen kesimin kültürü oraya hakimdir –ki 35000’e oynandığında oranın kimyası bile bozulur; Olimpiyat’ta ise birçoğu stada yakın ilçelerden gelen, tribün kültürüne uzak, kendini ispat çabasındaki gençler Doğu tribünün alt katında ve kale arkasında yer alıyor. Birkaç grup dışında tribünün kemik kitlesinin tamamı Doğu üstte olunca fren tutmuyor haliyle. Kaldı ki Beşiktaş tribünü her daim uç tepkiler vermesiyle meşhurdur, haksızlığı gördüğü yerde kendince “cezayı keser”, sonrasını düşünmez. Tribün anlıktır zaten, ortak hissiyatın tavan yaptığı yerde bir kıvılcımla kitle birbirini takip eder. Bunda anormal bir durum yok. Dünyayı komploculukla açıklayan iktidar sahibi dinci zekasına muhalefet etme gayretindekilerin aynı cahillikle karşılık vermesi anormal ve vahim olan. Beşiktaş tribünü, AKP’ye karşı sokağa çıktığında komplo arayanlara da, Beşiktaş tribünü kiralık hakeme ve hırsız-sahtekar-çirkef rakibe karşı sahaya indiğinde komplo arayanlara da aynı cevabı vereceğiz, kimse kusura bakmasın.

Direniş sırasında çArşı-Beşiktaş sempatisi geliştirip, olayı çözdüğünü zanneden aklıevveller kadar, kıç üstünde ahkam kesenler de iyi okusun. Aynı Trabzon, Antep ve Tromso maçlarında olduğu gibi üst araması çok zayıftı, yüzlerce taraftar turnikeleri patlatıp girdi, maçtan önce turnikelerin önüne polis gaz attı. Bunları yeni oluyormuş gibi servis eden ya kötü niyetlidir ya da mevzudan bihaberdir. 40-50 kişiyi bulmayan ve hiçbir ağırlığa sahip olmayan AKP maşası 1453 Kartalları’nı -ki aralarında tribünün eskileri de vardır- sabah akşam konuşmak da anca ağız ishaliyle açıklanır. Twitter’da ne kadar hükümet yalakası dingil varsa meşhur edip, yer sahibi yapan “akıl” elbet 1453 Kartalları’nı da es geçmeyecekti.

Beşiktaş tribünü politiktir; ama bir siyasi gömleğin içine sokulup olmadık anlamlar yüklenecek kadar homojen değildir. Tribüne gelenin derdi, önceliği sağ-sol değil, Beşiktaş’tır. Mevzu çıktığında topluca hareket eder; “Ya Allah Bismillah” da çeker, tek vücut Karagümrük diye de bağırır. Beşiktaşlı için kendi görüşünden olan değil, Beşiktaş’ı kendisi gibi seven sahiplenen Beşiktaşlı önce gelir.


Beşiktaş tribününe siyasi misyon biçen hayalkırıklığına uğrar, uğrasın da. Bu tribün öz evlatlarıyla buraya geldi, bundan sonra da kendi ayakları üzerinde öyle ya da böyle durmasını becerir, merak etmeyin, engin siyaset bilginizi kendinize saklayın, bize ilişmeyin.